Gerek pandemi gerek ekonomi gibi diğer etkenler olsun büyük sıkıntılar ile mücadele ettiğimiz bir dönemde bulunuyoruz. Dünya haberlerinde Covid-19’dan kaynaklanan 3.96 milyon insanın can kaybı, ekonomideki ve kripto sektöründeki 3 trilyon dolarlık ekonomik kayıp uzun süredir konuşuluyor. Peki, dünya bize müsilaja, mevsim değişikliğine benzer durumlar ile ciddi bir uyarı veriyorken ne yapmak gerekiyor?
Geçtiğimiz yıl yayınlanan Birleşmiş Milletler raporuna göre, son 20 yılda 1.23 milyon can kaybı ve yaklaşık üç trilyon dolarlık ekonomik zarara sebep olan sel, heyelan, kuraklık ve deprem gibi ölümcül doğal afetlerin sayısında sayısında keskin bir artış görülüyor. Her ne kadar doğal afet adı ile sınıflandırsak da insanların sebep olduğu kentsel yapılaşma ve küresel ısınmaya benzer birçok durum afetlerin oluşmasını ve bizlere zarar vermesini tetikliyor. Bir nevi insanlık olarak sebep olduklarımız ile kendimizi öldürüyoruz.
Araştırmacı Guha-Sapir, “Bu rapor, bu yüzyılın ilk yirmi yılını kapsıyor ve Covid-19 gibi biyolojik tehlikeleri içermiyor, ancak iklim değişikliğine uyum sağlayamamak ve sera gazı emisyonlarını azaltamamaktan kaynaklanan insan ıstırabı ve ekonomik kaybın seviyesini açıkça vurguluyor.” dedi. Ayrıca araştırmacı, önümüzdeki 20 yıllık dönemde doğal afet olaylarında benzer bir artış görürsek, insanlığın gelecekte çok zor durumlar ile karşılaşabileceğini ve aynı filmlerde gördüğümüz gibi kasvetli bulutların olduğu bir geleceğe sahip olabileceğimizi vurguluyor.
Teknoloji ile İklim Değişikliğine Dayanıklı Şehirler
Türkiye gibi etrafı denizlerle çevrili ülkelerde yaşayan kişiler olarak, bu değişen iklim modellerinin ne gibi sonuçlara sebep olabileceğini neredeyse her yağmur sonucunda ortaya çıkan sel baskınları ile anlayabiliyoruz. Boston, New York ve Londra gibi akıllı şehir girişimlerinin gelecekte kendilerini dalgaların üzerinde nasıl tutabilecekleri ve batık şehir Atlantis’e nasıl dönüşmeyecekleri konusu dünya çapında şimdiden tartışılıyor. Son 20 yılda 1.2 milyon insanın can kaybına sebep olan afetlerin gerçekleştiğini belirttik ve bu 7.000'den fazla kayıtlı afet olayının neredeyse %45'i sellerden kaynaklanıyor.
"İnşaatta ve bunun için üretilen değerlendirme planlarında iklim ve çevre çok unutuluyor. İklim ve çevreyi her yerde dikkate almamız gerekiyor ancak bu projede buna dikkat edilmedi.” - EuroNews ile röportaj gerçekleştiren Danimarka'daki İklim Hareketi Genel Sekreteri Frederik Roland Sandby
Bir kıyı ülkesi olarak sellerin getirdiği korku ve tehlike, Danimarka hükûmetinin Kopenhag şehri kıyılarında devasa bir yapay ada inşa etme planlarını yakın zamanda onaylamasının arkasındaki sebeplerden birini temsil ediyor olabilir. 4 Haziran'da Danimarkalı milletvekilleri, 35.000 kişiye yetecek kadar arazi sağlamak için şehrin kıyılarında bir ada inşa etme önerisini kabul etti. Ada biçiminde olacak kara kütlesinin; bir metro hattı, tüneller ve ayrıca bir çevre yolu ile şehrin geri kalanına bağlanması bekleniyor.
Lynetteholm adını alması planlanan 2.6 kilometrekarelik ada, bir gün yağmurlu bir gün güneşli olan değişken hava koşullarının liman bölgesi ve şehrin geri kalanı üzerindeki etkilerini azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda şehirdeki insanların iklim değişikliğinin fırtına dalgalanmaları ve yükselen deniz seviyeleri gibi sonuçlarından da korunmasına destek olması planlanan bir baraj sistemini de içeriyor. Adanın temellerinin yaklaşık olarak 2035 yılına kadar kurulabileceği planlanırken, inşaatın 2070 yılına kadar uzayacağı tahmin ediliyor.
Teknolojiler ile Ortaya Çıkan Yapay Ada Gerçekten Çevreci mi?
Adanın gelecekte yaşanabilecek afetlerin etkisini biraz olsun azaltmak ve daha iyi bir yaşam sunmak için geliştirildiği hakkında konuştuk. Ancak bu proje göründüğü kadar masum olmayabilir. Adanın inşasında kullanılacak olan -büyük inşaat araçlarının ihtiyacı çok miktarda benzin- doğaya zararlı malzemeler önemli bir problem oluşturuyor. Danimarkalı kişiler, yıllarca bu tür lojistik transferlerden kaynaklanacak gürültü ve kirliliğin yaşanması ihtimalinden korkuyor.
Kuzey Avrupa'da çevre bilincine sahip 20'den fazla kuruluştan oluşan kar amacı gütmeyen bir organizasyon olan Coalition Clean Baltic gibi gruplar, onlarca yıldır inşaat taşımacılığı hatlarının yanında yaşamanın sıkıntısından çok daha ciddi sorunlara işaret ediyor. Haziran ayında grup, projenin potansiyel zararının faydalarından çok daha ağır bastığını iddia eden bir bildiri yayınladı.
Araştırmacılar ve aktivistler, adanın, oksijen açısından zengin su kaynağı olan Kuzey Denizi'nden gelen su kanallarını ciddi şekilde bozacağını, Danimarka kıyılarındaki deniz ekosistemini kötü bir şekilde etkileyeceğini belirtiyor.
İklim değişikliğinin etkileri tüm dünyada artmaya başlarken, çevresel bütünlüğü en üst düzeyde korumak ve küresel ısınmanın sonuçlarını engellemek bizim çok geç kaldığımız bir seçenek olabilir. Ancak başka bir açıdan, bu durumdan sonra elektrikli arabalar, düşük enerjili yapay zekâ sistemleri gibi izleyeceğimiz farklı yollar ve uzlaşmalar, geleceğin neye benzeyeceği konusunda büyük söz sahibi olabilir. Gelecekte yapay bir ada görmektense 3 boyutlu yazıcılar aracılığıyla basılmış ve kullanıma hazır hale getirilmiş bir yüzen ev görebiliriz desek doğru olabilir! Bir yandan insanlığın yaptıklarından dolayı gelecek bizi tedirgin ederken bir yandan da her gün duyduğumuz yeni teknolojiler bizi sabırsızlandırıyor.
Kaynak: Interesting Engineering